Soru : Eğitimde teknoloji var mı ? Varsa nerede var, ne kadar var, kimler için var ?
Bu ara bu soruyu soruyorum sürekli. Şu an anlatamam. Henüz dolmadım o kadar. Bitireyim yazarım uzun uzun.
Soru : Eğitimde teknoloji var mı ? Varsa nerede var, ne kadar var, kimler için var ?
Bu ara bu soruyu soruyorum sürekli. Şu an anlatamam. Henüz dolmadım o kadar. Bitireyim yazarım uzun uzun.
Gelişen teknoloji ile birlikte tüm verilerin saklanması ve sürekli olarak kayıt altına alınması söz konusu olmultur. Bu da verilerin sayısallaşmasına sebep olmaktadır.
Peki bu veriler ile ne yapacağız ?
İşte tam da burada veri madenciliği kavramı devreye girmektedir. Kayıt altına alınan verilerin analiz edilmesi veri madenciliği ile mümkün olmaktadır.
Temel matematik ve istatistik yöntemler ile bazı hesaplamalar yapılabiliyor olsa da; ilişkili veri tabanları ve veri büyüklüğü nedeni ile yetersiz kalmaktadır. Bu da yeni yöntemler ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Veri madenciliği ile tam da bu boşluk doldurulmaktadır.
Veri madenciliği; büyük veriler içerisinden değerli olan bilgileri elde etme işidir. Aynı zamanda mevcut bilgiler ışığında geleceğe dair tahminlerde bulunma ve veriler arası ilişkileri kurmayı da sağlar.
Tüm bu işlemler için kayıt altına alınan verinin kayıt edilme şeklinin de düzenlenmesi ihtiyacını doğurmaktadır.
Verilerin tümünün sürekli olarak dönüştürülerek kayıt altına alınması, ya da kayıt sırasında düzenlenmesi mümkün olmayabilir. Aynı zamanda geçmişte elde edilen verilerin de yeni teknolojiler ile kayıt ortamlarına aktarılması da söz konusudur. Bu nedenle veri saklama ile veri işleme birimleri ayrışmaktadır.
Veri ambarları; saf bilgilerin saklandığı yapılardır.
Bu yapılan anlık olarak tüm uygun biçimde kayıt altına alınmasını sağlar, ancak bu kayıtların bir bilgi olarak okunması mümkün olmayabilir.
Veri ambarlarında veri kaynakları çeşitlilik gösterebilir. Birden fazla kaynaktan verilerin alınması mümkündür.
Tüm bu işlemler için kayıt altına alınan verinin kayıt edilme şeklinin de düzenlenmesi ihtiyacını doğurmaktadır. Bu nedenle de yeni teknlojiler geliştirilmesi, ihtiyaçlara uygun olarak kayıt yapılarının düzenlenmesi gerekli hale gelmiştir.
Veri tabanı yönetim sistemleri, mevcut verilerin yönetilmesini kolaylaştırmak amacı ile geliştirilmektedir. Aynı zamanda bu yapılar sayesinde anlık olarak kayıt altına alınan verilerin bilgi olarak kullanıcıya sunulmasını da sağlanır.
Veri ambaları ile kullanıcılar arası iletişimi bu sistemler sağlar.
Veri madenciliğinde veri ambarlarında yer alan tüm bilgilerin doğrudan kullanımı söz konusu olmayabilir. Bu ambarlarda yer alan verilerin bir kısmı bilgi içermiyor (log kayıtları, giriş çıkış bilgileri vb) ya da hedeflemiş olduğumuz amaca hizmet etmiyor olabilir. Bu nedenle veri madenciliği işlemleri için izlenecek ve bu verilerden gerekli olanları ayıklamak için süreçler mevcuttur.
Veri temizleme –> Veri bütünleştirme –> Veri indirgeme –> Veri dönüştürme –> Veri madenciliği yöntemi –> Sunum\değerlendirme
Veri temizleme : “Gürültü” olarak tabir edilebilen, amaca hizmet etmeyen eksik ya da yanlış bilgilerin temizlenmesi işlemleridir.
Veri bütünleştirme : Farklı kaynaklardan gelen (ambara giren verilerin kaynaklarında farklılıklar olabilir) verilerin tek tip verilere dönüştürülmesidir.
Veri indirgeme : Amaca hizmet etmeyen verilerin çıkarılacak kullanılacak olan verinin sadeleştirilmesidir.
Veri dönüştürme : Analize uygun olmayan verilerin farklı formatlara dönüştürülmesi düzenlenmesidir.
Veri madenciliği yöntemi : Verilerin analizi için kullanılacak olan yöntem\algoritmaya karar verilmesi.
Sunum|değerlendirme: Sonuçların raporlanması.
Temelde en çok kullanılan yöntemler sınıflama, kümeleme ve birliktelik olarak tanımlanabilir. Her üç yöntemde de avantajlar ve dezavantajlar mevcut olmakla birlikte amaca uygun olan yöntem tercih edilebilir.
Gizli örüntüleri ortaya çıkarmak amacı ile kullanılan yöntemdir. Mevcut verilerin bir kısmı ile makine öğrenmesi gerçekleştirilerek diğer verilerin sınıflandırılmasını ve ortama dahil edilen yeni verilerin hangi sınıfta yer alacağına karar verilmesini sağlar.
Örnek : Banka kredi durumu
Borç durumu, gelir durumu, statüsü gibi bilgiler üzerinden kullanıcının kredi bilgisine ulaşma, tahminde bulunma sağlanabilir.
- if (borc=yuksek) –> durum=hayır
- if(borc=dusuk ve gelir=dusuk) –> durum=hayır
- if (borc=dusuk ve gelir=dusuk) –> durum=evet
Bura BORÇ ile başlama sebebi entropi ya da gini değeri nedeniyledir. Daha sonra açıklanacaktır.
Veriler arası benzerlikler ve farklılıkları inceleyerek gruplamalar yapılmasını sağlayan yöntemdir. Burada verilerin mevcut özelliklerinin birbirine olan yakınlığı hesaplanır. Birden fazla özelliğin yakınlığının aynı anda hesaplanması söz konusu olabilmektedir.
Görselde yer verildiği üzere birbirine yakın veriler ayrıştırılarak gruplar oluşturulmuştur.
Dendrogram ve Venn diagramı ile gösterimi söz konusudur.
Verilerin birbiri ile olan ilişkisini inceleyen, eş zamanlı veya birlikte gerçekleştirilen durumları tespit eden yöntemdir. Pazarlama alanında oldukça yaygın bir kullanımı söz konusudur. Apriori diagramı ile ifade edilir.
Bu örnekten hareket ile her bir ürün için frekans hesabı yapılır. Burada ekmek için frekans en yüksektir.
Sonrasında ekmek ile birlikte olan ürünler gruplanarak ikili, daha sonra gerekli ise üçlü-dörtlü frekanslar hesaplanır. Burada ekmek ve sütün birlikte olduğu durum frekansı en yüksektir.
Bu sayede frekans değeri en yüksek olan ürünler bizim için birlikte satılabilir ürünler olarak tespit edilebilir.
Hedef sınıfları tahmin etmeye yönelik algoritmadır. Basit sınıflama algoritması olarak tanımlanabilir. Mevcut verilerin frekanslarını hesaplayarak yeni verinin en yüksek frekansa sahip gruba dahil olacağı tahmininde bulunur.
Yani, bir sınıfta frekans ne kadar yüksekse yeni verinin o gruba dahil olma olasılığı o kadar yüksektir.
Örnek : Ağırlık, fiyat, motor gücü, kapasite
Bu bilgilere sahip olduğumuz bir araç için kullanım amacı frekansları hesaplanır. Spor araç sayısı 17, lüks araç sayısı 9, şehir içi sayısı 28 ve şehir dışı sayısı 21 olsun. Bu durumda yeni eklenen aracın şehir içi araç olacağı öngörüsünü verir.
Zero-R’de olduğu gibi hedef sınıf tahmin etmek için kullanılan algoritmadır. Verilerde belirli özellikleri inceleyerek yeni eklenen bir verinin özelliklerine göre hangi gruba dahil olacağını belirler. Daha iyi bir ifade ile bir verinin hangi özelliğinin gruplama için daha önemli olduğunu söyler.
Örnek : Ağırlık, fiyat, motor gücü, kapasite
Hangi özelliği göz önünde bulundurarak yeni aracı gruplamamız gerekmektedir?
Mevcut araçların çözelliklerini inceleyerek motor gücü özelliğinin gruplama için en iyi ihtimal olduğu sonucunu verir.
Koşullu olasılıklar ile verilerin hangi gruba ait olduğunu belirlemeyi amaçlar. Bir veri için tüm durumların frekans değerleri hesaplanır ve en yüksek olasılık tercih edilir. Az veri ile işlme yapılması mümkün olmaktadır.
Bu algoritmada eğitim verisi gerekliliği vardır. Bir grup verinin algoritmaya öğrenme amaçlı olarak verilmesi sonrasında işlemler gerçekleştirilir.
Örnek : (kaynak : https://kodedu.com/2014/05/naive-bayes-siniflandirma-algoritmasi/)
Döküman numarası | Öğretilen içerik/cümle | Kategori |
1 | Chinese Beijing Chinese | Ç |
2 | Chinese Chinese Shanghai | Ç |
3 | Chinese Macao | Ç |
4 | Tokyo Japan Chinese | J |
Bu tablodaki bilgiler üzere kategori frekans hesapları yapılır.
P(Ç) = 3/4 = 0.75 (Öğretilecek verilerde Ç kategorisindeki satırların tüm satırlara oranı)
P(J) = 1/4 = 0.25 (Öğretilecek verilerde Japonya kategorisindeki satırların tüm satırlara oranı)
İçerik, cümle alanı için frekans hesapları yapılır.
P(Chinese | Ç) = (5 + 1) / (8 + 6) = 0.428 P(Tokyo | Ç) = (0 + 1) / (8 + 6) = 0.071 P(Japan| Ç) = (0 + 1) / (8 + 6) = 0.071 P(Chinese | J) = (1 + 1) / (3 + 6) = 0.222 P(Tokyo| J) = (1 + 1) / (3 + 6) = 0.222 P(Japan| J) = (1 + 1) / (3 + 6) = 0.222
Aşağıda yer alan yeni verinin hangi kategoride olacağının bulunması için:
Test verisi | Chinese Chinese İstanbul Chinese Tokyo Japan | Kategori = ??? |
P(Ç | Test) = P(Ç) * P(Chinese | Ç) * P(Chinese | Ç) * P(İstanbul| Ç) * P(Chinese | Ç) * P(Tokyo| Ç) * P(Japan| Ç)
P(Ç | Test) = 0.75 * 0.428 * 0.428 * 1 * 0.428 * 0.071 * 0.071 = 0.0003
P(Japonya| Test) = P(J) * P(Chinese | J) * P(Chinese | J) * P(İstanbul| J) * P(Chinese | J) * P(Tokyo| J) * P(Japan| J)
P(Japonya| Test) = 0.25 * 0.222 * 0.222 * 1 * 0.222 * 0.022 * 0.022 = 0.0001
P(Ç | Test) > P(J | Test) olduğundan dolayı, Test verisinin Ç grubunda olma olasılığı olmama olasılığının yaklaşık 3 katıdır. Bu yüzden kategori olarak Ç denilebilir.
Bir amaç doğrultusunda nedensellik ilkesi ile deney, gözlem, ölçütler aracılığı ile sistematik çalışmadır.
Bilgiye ulaşmak bir süreçtir. Bu süreçte bilimsel bilgi elde edebilmek için takip edilmesi gereken adımlar söz konusudur. Bu sayede bilginin geçerliliği ve güvenirliği sağlanmış olur. Kullanılacak yöntem (desen, strateji) değişse de adımlar aşağıdaki gibidir :
Temelde pozitivist (akılcı) ve yorumlayıcı yaklaşım söz konusudur.
Akılcı yaklaşımda nesnel, kestirilebilir, evrensel, genellenebilir, keşifci yaklaşım söz konusudur.
Yorumlayıcı yaklaşımda bakış açısı, kestirilemez, öznel, durumsal, yorumlayıcı yaklaşım söz konusudur.
Nitel araştırmanın temel özellikleri nelerdir ? Nicel yaklaşım ile karşılaştırarak açıklayınız.
Nicel yaklaşım nesneldir. Doğruya ulaşmak söz konusudur. Ancak nitelde bilgiye ulaşmak değil bilgiyi oluşturmak söz konusudur.
Nicel araştırmada sürece dahil olmak değil gözlemlemek ve ölçmek söz konusudur. Ancak nitelde araştırmacı sürece katılımcı ya da gözlemci olarak; veya bakış açısını yansıtarak dahil olur.
Nicel araştırmada genelleme ve evrensellik söz konusudur. Ancak nitelde öznel bir yaklaşım vardır. Genelleme daha sınırlıdır. Genelleme ve geçerlilik için benzer çalışmaların veriler tekrarlanana kadar devam etmesi gerekir.
Nicel araştırmada tahmin ve öngörülebilirlik söz konusudur. Ancak nitelde öznel bir yaklaşım ve araştırmaya dahil olan birey, zaman ve mekan özelliklerinin sabit olmaması sebebi ile yorumlama yapılabilir ancak tahmin ya da öngülebilirlikten bahsedilemez.
Nicel araştırma mevcut kuramlar temelinde başlar. Ancak nitelde kurama ulaşma ile sonlanır.
Nitel araştırmada desenler kesin çizgiler ile birbirinden ayrışmaz. Doğası gereği esnek bir yapıda olan nitel araştırmada desenler küçük farklar ile birbirinden ayrışır.
Toplumların sahip oldukları kültürel birikim ve kabul edişlerin durum yada olgular üzerine olan etkisinin incelenmesidir. Bu kültürel birikimin birey davranışlarına olan etkisini incelemek temel amaçtır.
Örnek : Okul bahçesinde sosyalleşme süreçleri nasıl gerçekleşiyor?
Bu çalışma için araştırmacı gözlemci ya da katılımcı olarak okul bahçesinde yer alabilir. Hem genel gözlemler ile süreci inceleyebilir, hem de sonrasında yapabileceği olası görüşmeler öncesi tespitler yapabilir. Tüm sürecin kayıt altına alınması büyük önem taşır.
Fenomoloji olarak tanımlanabilir. Var olduğu bilinen yada hissedilen ancak açıklanamayan durum ve olaylar için bireylerin algılarının incelenmesidir. Durum yada olayların bireyler için ne ifade ettiğini tespit etmeyi amaçlar.
Örnek : Öğrenciler için okul bahçesinde olmak ne ifade eder?
Görüşmeler ile bilgi toplamak söz konusudur. Yapılan görüşmelerde okul bahçesinin öğrenciler tarafından nasıl algılandığını tespit etmek üzere yarı yapılandırılmış formlar ya da sohbetler ile gerçekleştirilir.
Mevcut kuramlar ile açıklanamayan durumları açıklamak üzere yapılan çalışmalardır. Kuram oluşturabilmek için veril toplama süreçlerinin farklı zaman ve mekanlarda tekrar edilmesi, birden fazla örneklem ile çalışmalar gerçekleştirilmesi önemlidir.
Örnek : Okul bahçesinde sosyalleşmeye olan katkısı nedir?
Gözlem ve görüşme ile toplana veriler ile okul bahçesinin öğrencilerin sosyalleşmesine olan etkisinin açıklanması söz konusudur.
Bir durum yada olgunun münferit olarak kısıtlı bir zaman yada mekan içerisinde incelenmesidir.
Örnek : Okula yeni gelen öğrencinin okul bahçesindeki sosyalleşme sürecini nasıl gerçekleşir?
Okula yeni gelen bir öğrenci özelinde yapılan gözlem ve daha sonra yapılan görüşme ile sosyalleşme süreçlerinin takip edilmesidir.
Bir durum yada olguya dair karşılaşılan sorunlara çözüm üretme çalışmasıdır. Eylem çalışmasını diğer çalışmalardan farkı sonuçta bir çözüm üretilmesi zorunluluğudur.
Örnek : Okul bahçesinde yaşanan kavgalar\sorunlar nasıl giderilebilir?
Yapılan gözlem ve görüşmeler ile tespit edilen sorunlara dair çözümler üretilerek bu çözümlerin uygulanması sonuçlarının kontrol edilmesidir.
Kültür analizi : Kırsal kesimden gelen öğrencilerin rehberlik hizmetlerine dair algılarının incelenmesi
Amaç: rehberlik hizmetlerine dair farklı kültürlerde algıların tespit edilmesi
Alt amaç: kırsal kesimden gelen öğrencilerin rehberlik hizmetlerinden faydalanmasının sağlanması
Bireylerin rehberlik hizmetlerine dair sahip oldukları algıları oluşturan kültürel değerlerin tespit edilmesi, açıklanması amacı ile uzun süreli gözlemler ve görüşmeler yapılabilir. Buna ek olarak bahsi geçen kültüre dair daha önce yapılan çalışmaların ve oluşturulan dokümanların incelenmesi de faydalı olacaktır.
Olgubilim analizi : Başarısız öğrencilerin başarısızlık algılarının incelenmesi
Amaç: öğrencilerin başarısızlık algısının tespit edilmesi
Alt amaç: başarısız öğrencilerin başarısızlığa dair algılarının tespit edilerek başarısızlık nedenlerinin ortadan kaldırılmasına katkı sağlanması
Bu çalışmada öğrencilerin başarısızlık kavramına dair algılarının tespit edilmesi amacıyla görüşmeler yapılması faydalı olacaktır.
Kuram oluşturma : Öğrencilerin etkileşimsiz ders materyallerine dair deneyimleri nelerdir
Amaç: etkileşimsiz ders materyallerinin üniversite öğrencilerinin üniversite deneyimine olan etkisinin tespit edilmesi
Alt amaç: öğrencilerin etkileşimsiz ders materyallerine dair algılarının tespit edilerek geliştirilmesini sağlamak
Mevcut kuramlar ile açıklanamayan bu durum gerekli gözlem, görüşme ve doküman inceleme ile yeterli sayıda örneklem ile tekrar edilerek kuramlaştırılmasıdır.
Durum çalışması : Okula yeni gelen öğrencinin sosyalleşme sürecinin incelenmesi
Amaç: Okul bahçesinde sosyalleşme sürecinin nasıl gerçekleştiğinin tespit edilmesi
Alt amaç: Okul bahçesinde sosyalleşmeyi engelleyen ya da destekleyen durumların tespit edilmesi.
Eylem çalışması : Okul bahçesinde yaşanan çatışmaların incelenmesi
Amaç: okul bahçesinde yaşanan sorunlara dair çözüm üretmek
Alt amaç : okul bahçesinde yaşanan sorunları kaynağının tespit edilmesi
Nitel araştırmalarda örneklem büyüklüğü; araştırma odağı, veri miktarı ve kuramsal örneklem ile tespit edilir.
Araştırma odağı : Araştırmada amaca uygun olarak örneklem tespiti yapılır.
Veri miktarı : Sonuçlara ulaşabilmek için gerekli ve yeterli veri miktarına ulaşılması önemlidir. Burada yeterliliğe araştırmacı tarafından karar verilir. Ancak araştırmacı gerekli olan veri ve katılımcı sayısına araştırma deseni ve amacına uygun olarak karar verir.
Kuramsal örneklem : Araştırma desenine ve amacına uygun olarak nitel araştırma ilkelerine uygun olarak örneklem sayısının belirlenmesidir.
Nitel araştırmada amaçlı örneklem tercih edilir. Bunun sebebi kullanılan veri toplama yöntemleri nedeni ile zaman ve maliyet sorunudur. Bu yüzden amaca en uygun örneklemin tercih edilmesi söz konusudur. Nicel araştırmaya göre katılımcı sayısı ve veri miktarı oldukça azdır.
Aşırı-aykırı durum örneklemesi: seçilen grupların derinlemesine incelenmesi için tercih edilir.
Maksimum çeşitleme örneklemesi: amaca uygun olarak ilgili evrende yer alan farklılıkların minimum sayıya indirgenmesidir.
Benzeşik durum örneklemi: amaca uygun olarak doğrudan tespit edilen (sorunlu olduğu görülen) katılımcılara yönelmektedir.
Tipik durum örneklemi: Uç özelliklerden vazgeçerek ortalama özelliklerde bir örneklem oluşturulmasıdır.
Kartopu örneklemi: Yapılan görüşmeler sırasında edinilen bilgiler ışığında örneklemin büyütülmesi ile oluşur.
Ölçüt örneklem : amaca uygun olarak araştırmacı tarafından belirlenen özelliklere sahip katılımcıların seçilmesidir.
Doğrulayıcı-yanlışlayıcı örneklem: amaca uygun olarak sonuçların doğrulanması veya yanlışlanması için özel olarak oluşturulan örneklemdir.
Kolay ulaşılabilir örneklem: araştırmacının kendi çevresinden oluşturduğu örneklem.
Olgu veya durumun derinlemesine irdelenebilmesi için araştırmacı ve katılımcıların bir araya geldiği esnek yapıdaki yöntemdir. Görüşmede; katılımcının rahat ve güvende hissetmesi, yönlendirme ve manipülasyondan kaçınılması büyük önem taşır.
Görüşmeler sohbet havasında gerçekleştirilebileceği gibi yapılandırılmış formlar ile gerçekleştirilebilir. Ancak her durumda da araştırmacıya görüşmenin gidişatına göre esnek bir yaklaşım sergileme imkanı sunar.
Görüşme, birebir ve odak grup görüşme olarak iki farklı şekilde gerçekleştirilebilir. Grup odak görüşmelerinde birden fazla katılımcının bir arada olduğu ve araştırmacı tarafından yönetilen bir ortamda katılımcıların tamamının diğerinin cevaplarını da duyabileceği yöntemdir.
Araştırmacını gözlemci veya katılımcı olarak incelenmesine karar verilen ortamda bulunması ve durumu\olayı anlaması yöntemidir. Araştırmacının ortamın doğal yapısını bozmadan gözlemlemesi önem arz eder.
Görüşme ve gözlem mümkün olmadığı durumlarda daha önceden hazırlanmış kaynakların kullanılması durumudur.
Olumlu | Olumsuz | |
Göüşme | * derinlemesine irdeleme * doğrudan bilgi * teyit edilebilirlik * yönetim kolaylığı * katılımcının gözlenebilmesi * kontrol edebilme |
* zaman * maliyet * katılımcı bulma zorluğu * yanlılık * gizlilik sorunu |
Odak grup görüşme | * geniş örneklem * grup yaratıcılığı * etkileşim * zengin sonuçlar * zaman * maliyet |
* yönetme zorluğu * daha az soru ile çalışma * kayıt altına alma ve analiz zorluğu * bazı konuların konuşulamaması |
Nitel araştırmada veri toplama yöntemleri birlikte kullanılabilir ve bu oldukça yaygındır. Özellikle grup odak görüşmeleri ve birebir görüşmeler birbiri ardına kullanılabilir. Bireyin grup içerisinde verdiği cevaplar üzerine birebir görüşmede derinlemesine inilebilir.
Görüşmeler; kültür-olgu-durum-kuram oluşturma-eylem araştırmalarının tamamında kullanılabilir.
Aynı zamanda bu görüşmeler yapılandırılmış veya yapılandırılmamış olarak iki farklı şekilde de gerçekleştirilebilir.
Yapılandırılmış – yarı yapılandırılmış görüşme: daha çok belli bir durum yada olaya dair katılımcıların algılarındaki paralellikleri ve farklılıkları tespit etmek amacı ile kullanılır. Tüm desenlerde tercih edilebilir.
Yapılandırılmamış görüşme: daha çok katılımcıya farkettirmeden yapılan çalışmalarda ve araştırma konusuna dair gerekli bilgilerin elde edilebilmesi için tercih edilen yöntemdir. Görüşmenin hangi istikamette devam edeceği kestirilemez ve genllikle bu konuda bir sınırlama yoktur.
Anlaşılır sorular yazma: anlam kaymaları veya anlatım bozukluklarından uzak, anlaşılır sorular hazırlanmalıdır.
Odaklı sorular: sorular araştırma amacına uygun olarak, çerçevenin dışına çıkmadan, soyut kavramlardan uzak, katılımcı deneyimleri ile algılanabilecek sorular hazırlanmalıdır.
Açık uçlu sorular: sorular tek kelime ile cevaplanamayacak, katılımcının neden, niçin sorularına da cevap verebileceği şekilde hazırlanmalıdır.
Yönlendirmelerden kaçınma: sorular katılımcıyı yönlendirecek ya da araştırmacının görüşlerini dikte edecek formatta olmamalıdır.
Çok boyutlu sorular sormama: sorular yalnızca bir cevaba yönelik olmalı, faydaları-zararları-önemi gibi sorular tek bir soru içerisinde yer almamalıdır.
Alternatif sorular: aynı sorular farklı şekillerde tekrar sorulabilir.
Farklı türlerde sorular sorma: katılımcılara göre değişiklik gösterecek şekilde açık uçlu yada yapılandırılmış sorulara aynı anda yer verilebilir.
Soru düzeninde mantık: sorular kolaydan zora, genelden özele ve katılımcıyı hazırlayacak şekilde sıralanmalıdır.
Ntel bir çalışmada gözlem yapılacak ise; gözlenecek olan durum veya olaya dair neyin gözleneceği ve nasıl gözleneceği net olarak tespit edilmelidir.
Gözlenecek olan durum ya da olayın hangi araçlarla ve nasıl kayıt altına alınacağının belirlenmesi gerekir. Burada kamera kullanımı gibi ortamın doğallığına zarar verecek durumlar söz konusu ise bu doğallığın tekrar sağlanması veya katılımcıların bu durumu kabullenmesi için gerekli gerekli çalışmalar yapılmalı, zamanın tanınmalıdır. Araştırmacının katılımcı olarak yer alacağı araştırmalarda da bu durum göz önünde bulundurulmalıdır.
Gözlem sürecinde elde edilen kayıtlar dikkatlice ve birden çok kez incelenmeli, derinlemesine analiz yapılmalıdır.
Gözleme başlamadan önce bir gözlem formu oluşturulmalıdır. Bu formda Gözlem formu için gerekli kontrol listelerine yer verilmelidir.
Gözlemin doğası gereği; ortamın fiziksel boyutu, sosyal boyutu, gerçekleştirilen etkinlikler, kullanılan dil gibi olguların da gözlemlenmesi ve kayıt altına alınması gerekir.
Araştırmacı tarafından alınan notlar daha sonra yapılacak açıklamalar için oldukça önemlidir. Araştırmacının bu notlar üzerinden yorumlara ve çıkarımlara ulaşması söz konusudur.
Yanlılık: dokümanı oluşturanların yanlı olabilmeleri göz ardı edilemez.
Seçilmişlik: Yazarın önemi yazılanın önemini gösterir ve geleceğe aktarımı kolaylaşır. Bu nedenle önemli yazarları olmayan bazı önemli kaynaklara erişim mümkün olmayabilir.
Eksiklik: oldu ya da durumlar tam olarak dokümana aktarılamamış ya da bir kısmı kaybolmuş olabilir.
Ulaşılabilirlik: tüm kaynaklara aynı anda erişim söz konusu değildir.
Örneklem yanlılığı: yazarların durumları ve olayları tümüyle anlatmadığı varsayılmalıdır.
Sözel olmayan davranışlar: örneklemde yer alan bireylerin sözel olmayan davranışlarına dair bilgilere ulaşılamaz.
Stardardizasyon ve kodlama – raporlama: bir standart olmadığı için kodlama ve analiz zorlaşmaktadır.
Eğitim süreçlerinden bağımsız olarak “oyunlaştırma” hayatımızın her alanında yer almaya başlamıştır. Özellikle Z kuşağının hayatının bir parçası haline gelen sosyal medya uygulamalarında oyunlaştırma imkanları sunmaya başlamasıyla da geçtiğimiz yıllarda “yılın kelimesi” seçilmiştir. Yalnızca bu bile gelecek yıllarda oyunlaştırmanın ne kadar önemli bir hale geleceğini göstermektedir.
Oyunlaştırma; temel oyun mantığı ile eğitim süreçlerinin birleştirilmesi olarak tanımlanabilmektedir. Oyunlaştırma ile öğrenme süreçlerinin daha aktif ve katılımcıların dikkatini çeken bir hale getirilmesi mümkün olmaktadır. Oyunlaştırma için teknolojik imkanlara yer verilmesi özellikle Z Kuşağı olarak tanımlanmakta olan ve teknolojik yeniliklerin içerisine doğan genç kullanıcılar için dikkat çekicilik ve katılım sağlamayı artırmaktadır.
Oyun temelde; belirli kurallar çerçevesinde, belirlenen amaçlara ulaşmayı hedefleyen, katılımcıların aktif olarak yer aldığı ve rekabet ortamı yaratan eğlence içerikli etkinlik olarak tanımlanabilmektedir.
Oyunlaştırma ise; bir amaç doğrultusunda süreçlerin oyunlara ait nitelikler ile düzenlenmesi ve oyun özelliği taşıyan bir hale getirilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımları eğitim ortamları için düzenlemek mümkündür. Belirli kurallar çerçevesinde kısmı eğitim süreçlerinin bir düzen dahilinde yürütülmesi ve her bir öğrencinin sosyal hayatın tamamında olduğu gibi bir kurallar bütününe riayet etmesinin sağlanması olarak tanımlanabilir. Belirlenen hedeflere ulaşmak kısmı hedeflenen öğrenme kazanımlarını ve bilgi aktarımını tanımlamaktadır. Katılımcıların aktif olarak yer aldığı kısmı günümüz eğitim modellerine de uygun olarak katılımcıların baş rolde olduğu, aktif olarak rol aldığı bir eğitim süreci oluşturmasını tanımlamaktadır. Rekabet ortamı ise eğitimde değerlendirme sürecini tanımlamaktadır.
Görülmektedir ki; oyunlar aslında eğitim süreçleri için temel hedef olarak tanımlayabileceğimiz, öğrencilerin aktif katılım sağladığı, ilgi çekici ve eğlenceli etkinlikler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bloom’un eğitim süreçlerine dair tanımladığı şekilde “öğrencinin duygusal hazır olma hali” ve “derse dair ilgi merakın artırılması” oyunlaştırma ile mümkündür.
Oyunlaştırma ile; Z kuşağı olarak adlandırdığımız yeni neslin karar verici kademelere gelmesi ve teknoloji odaklı bakış açıları geliştirmesi ile birlikte hayatın her bir alanında kendini göstermeye başlayacaktır. Bugün de satış-pazarlama alanların özellikle tercih edilen ve kullanıcılar üzerinde etkili olduğu tespit edilen bu çalışmaların yakın gelecekte eğitim alanında da vazgeçilmez bir hale gelecektir.
Yapılan çalışmalar oyunlaştırmanın eğitim süreçleri üzerinden oldukça olumlu etkiler bıraktığını göstermektedir. Oyun, doğası gereği kullanıcının hızına ve yeteneklerine bağlı olarak ilerlemektedir. Bu da öğrencilerin kişiselleştirilmiş bir eğitim süreci geçirmesinde oyunlaştırma uygulamaları önemi bir kez daha göstermektedir. Hem Caroll hem de Bloom’un da belirttiği üzere öğrencinin öğrenme yeteneklerine uygun olarak yeterli imkanın tanınması durumunda öğrenme gerçekleşebilmektedir. Oyun ile bu imkan sağlanabilmekte, sayısız tekrar ve zaman sunulabilmektedir. Oyun sayesinde oluşturulan deneyim ile öğrencilerin yaparak öğrenme (uygulamalı öğrenme) gerçekleştirmesi de sağlanabilmektedir.
Ancak, oyunlaştırmanın yalnızca süreci oyuna dönüştürme olarak algılanması oldukça zararlıdır. Burada oyunlaştırma çalışması yapılırken veya oyunlaştırma uygulaması geliştirilirken eğitim hedeflerine ve hedef kitleye uygun olarak oyun tasarımı yapılması büyük önem taşımaktadır.
Yani, oyunlaştırma uygulamaları genel geçer bir kabul ile değil; hedef kitlenin özelliklerine ve yeteneklerine uygun olarak geliştirilmelidir. Gerekli durumlarda sınıf bilgi ve hazır bulunuşluk düzeyi de öğrencilerin ya da eğitim ortamını sahip olduğu teknolojik imkanlar da göz önünde bulundurularak değişiklikler yapılabilmelidir.
Bu da yalnızca teknik anlamda oyun geliştiricileri ile yürütülen bir süreçten ziyade öğretim tasarımı yapabilen eğitmenlerin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Yakın gelecekte eğitim ortamlarının vazgeçilmezi olacak oyunlaştırmanın doğru bir şekilde yapılması bu alanda uzman eğitmen ve öğretim tasarımcısı varlığına bağlıdır.
Bu, eğitimde oyunlaştırmayı diğer tüm oyunlaştırma çalışmalarından ayıran en önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Oyunlaştırma yalnızca hedefe ulaşmak değil, farklı pek çok amaç gizlenmektedir. Bu amaçlar eğitim süreçleri için belirlenen alt amaçlar ile de benzerlik göstermektedir. Oyunlar üzerine yapılan çalışmalarda kullanıcıların hedefe ulaşma, keşfetme-zaman geçirme, sosyalleşme ve haz alma gibi amaçlarla hareket ettikleri gözlemlenmiştir. Oyun geliştime süreçleri de bu temeller üzerine inşa edilmektedir. Bu sayede hedef kitlenin genişlemesi, farklı özelliklere ya da amaçlara sahip kullanıcıların da sürece dahil edilmesi sağlanabilmektedir. Eğitim ortamlarında kullanılan oyunlaştırma uygulamalarında da bu amaçlara yer verilmektedir.
Eğitim ortamlarının hazırlanmasında ve eğitim süreçlerinin ve modellerinin oluşturulmasında da bu alt amaçlar doğrultusunda öğrencilerin bilgi edinmesi, yeni şeyler keşfetmesi ve keşfetmeyi öğrenmesi, arkadaşları ile sosyalleşmesi amaçlanmaktadır. Bu da yine doğru şekilde tasarlanmış bir oyunlaştırma çalışmasının eğitim süreçlerinde yer alan alt amaçlara da hizmet ettiğini göstermektedir.
Öğrenme modelleri, daha iyi bir öğrenme ve öğrenme süreçlerinin daha verimli hale getirmek için eğitimciler tarafından öğrenme süreçlerinin incelenmesi üzerine ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar her seferinde bir önceli öğrenme yönteminin de incelenmesi ile; eksik olduğu düşünülen noktaların ya da bir önceki yöntemde yeterince incelenmediği tespit edilen noktaların üzerinden durularak yeni bir yaklaşım ortaya konulması amaçlanmıştır.
Bunun yanı sıra öğrenme süreçlerine dair yapılan yeni araştırmalar ile ortaya çıkan yeni bilgilerin de ışığında daha önceli öğrenme modellerinin geliştirilmesi de bir diğer amaçtır.
Öğrenme modelleri bir zaman şeridi olarak sıralandığında da bu durum göze çarpmaktadır. Her bir model kendinden önceki modelin eksiklerini veya onun yeterince üzerinde durmadığı noktaları incelemiş ya da yeni bilgiler ışığında daha önceki modellerin geliştirilmesine katkı sağlamıştır.
Öğrenmenin tarihi kadar uzun bir zaman aralığında yapılan bu çalışmalar ile oldukça fazla sayıda öğrenme modeli geliştirilmiştir. Bu modellerden bazıları uzun yıllar boyunca geçerliliğini korumuş veya yeni modellere temel oluşturmuş olsa da bazıları kısa sürede yeni bilgiler ışığında daha kısa sürede uygulanabilirliğini kaybetmiştir.
Caroll öğrenmeyi zamanla ilişkilendirmiştir. Yeterli zaman verildiği taktirde tüm öğrencilerin öğrenebileceği görüşünü ortaya koymuştur. Bu da bireysel farklılıkların çözümünün zaman olduğu görüşünü de ortaya çıkarmaktadır.
Caroll öğrenmenin; yetenek, hazır bulunuşluk, öğretim kalitesi ve vazgeçmemek (zaman tanımak, ısrar etmek) temelleri üzerine kurulu olduğunu belirtmektedir.
Bloom da Caroll gibi öğrencilerin yeterneklerinden ziyade onlara sunulan zaman ve öğretim kalitesi üzerinde durmaktadır. Öğrencilerin sahip oldukları yeteneklerin anlamsız olduğunu, yeterli imkan ve zaman sonucu tam bir öğrenme olabileceğini savunur.
Burada “tam öğrenme” herkesin her şeyi olması gerektiği gibi öğrenmesi anlamına gelir. Tüm öğrencilerin hedeflere ulaşabileceğini savunur.
Bloom öğrencilerin bilişsel ve duygusal olarak hazır olmaları üzerinde durmaktadır. Öğrencinin bilişsel hazır olma (hazırbulunuşluk) durumunu ilgili ders için gerekli alt yapıya sahip olma olarak tanımlar. Okula başlayan bir öğrencinin dil ve motor becerilerinin gelişmiş olması durumu buna örnektir. Duygusal hazır olma hali ise öğrencinin ilgisinin olması halidir. Öğrencinin derse dair merak ve istediği buna örnektir.
Bloom’a göre öğrenmenin gerçekleştirilebilmesi için gerekli aşamaları “Bloom Taksonomisi” adı altında sıralamıştır.
Buna göre; öğrenmeye başlamadan önce öğrencinin derse hazır bulunuşluğu (bilişsel ve duygusal durumu) incelenir ve hazır bulunuşluğunu artıracak çalışmalar yapılır. Öğrenciler arası farklılıklarını ortadan kaldırmak için gereken adımlar atılır. Böylece tüm öğrencilerin eşit şartlar altında başlaması sağlanır.
Öğrenme gerçekleşirken ise; öğrencinin öğrenme sürecine aktif olarak katılım sağlaması adına sürekli olarak dönütler alması, ipuçları ile yönlendirilmesi sağlanır.
Öğrenme bol örnek ile tamamlanarak pekiştirilir.
Gagne öğrenmeyi gözlenebilir bir davranış olarak tanımlamaktadır. Gagne’ye göre öğrenme zihinde gerçekleşir ancak gözlenebilir olmalıdır. Bu da hem zihinde gerçekleşen kısmı ile bilişsel yaklaşımı; hem de davranışa etki etmesi ile davranışçı yaklaşımı içermektedir.
Gagne’ye göre öğrenmeye başlamadan önce; öğrencinin dikkatini çekmek, ulaşılacak olan hedef hakkında bilgi verme, önceli öğrenmeleri hatırlatma gereklidir. Öğrenme sürecinde ise; materyal kullanımı ve kendi kendine öğrenmeyi sağlayacak şekilde yön göstermek önem taşır.
Öğrenmenin son kısmında ise; tüm sürece dair dönüt verme, eksiklerin tespit edilerek kapatılması ve bir değerlendirme yapılması şartı vardır.
Burada değerlendirmede esas olan bir sınav ya da nottan ziyade davranışın kazanıldığının tespit edilmesidir.
Dewey, öğrenme için öğrencilerin de sorumluluk aldığı bir model ileri sürmektedir. Bu modelde; oluşturulan çalışma grupları ile öğrencilerin birbirleri ile bilgi paylaştığı ve sorumluluk aldığı bir ortam söz konusudur.
Dewey grupların oluşturulması aşamasına dikkat çekmektedir. Benzer bilişsel veya duyusal özelliklere sahip öğrencilerin bir arada olmasının önüne geçebilmek için heterojen grupların oluşturulmasını zaruri görmektedir.
Dewey’in ön gördüğü grup çalışmalarında belirlenen görevler öğrencilere dağıtılır; ancak her bir katılımcı sırası ile tüm görevleri yerine getirir. Bu sayede öğrencilerin her bir işi yapmış olası sağlanır. Bu sayede her öğrenci öğrenmenin her aşamasında kendisini gösterir.
Öğrenmenin ölçülmesinde süreç boyunca alınan bireysel puanların ortalaması grup puanı olarak kabul edilir. Bu da başarılı öğrencilerin daha az başarılı öğrencileri çalışmaya zorlaması, akran öğrenmesini ile sürecin desteklenmesini sağlar.
Dewey’in işbirlikli öğrenmesi daha sonra turnuva (yarışma), grup çalışmaları, ayrılıp birleşme gibi öğrenme modellerini de ortaya çıkarmıştır. Bu modellerde bir model ortaya koymaktan ziyade mevcut modele ait farklı uygulamalar geliştirilmesi söz konusudur.
Gardner bireylerin farklı zeka türlerine sahip olarak dünyaya geldiğini savunmaktadır. Bu nedenle öğrenme de bu zeka kuramlarına uygun olarak gerçekleştirilmelidir. Zeka aynı zamanda çevre tarafından da desteklenmelidir. Bu yüzden, eğer zeka türüne uygun olarak öğrenme gerçekleştirilmez ise öğrencinin var olan zeka becerisini de kullanabilmesi münkün olmaz görüşünü savunmaktadır.
Matematiksel, görsel, ritimsel, bedensel, sosyal, sözel, doğacı zeka gibi zeka türleri üzerinden öğrenme sürecinin tasarlanmasını zorunlu görür.
Sınıfların zeka türlerine göre homojen bir yapıya sahip olması mümkün olmadığı için; bu durumun doğrudan bir şart ya da yargı olarak görülmemesinden ziyade; sınıfın durumuna uygun olarak birden fazla zeka türüne hitap eden eğitim materyalleri ve yöntemleri kullanılması gerektiğini söyleyen bir görüştür.
Bu eğitim modelinde doğrudan bir öğrenme-öğretme sürecinden ziyade öğrencilerin uygulamalar ile öğrenmesi söz konusudur. Öğrencinin daha önceki bilgileri, çevre ile iletişimi, birbirleri ile etkileşimi gibi durumlar büyük önem taşımaktadır. Öğrencinin bu bilgiler ışığında bilgiyi keşfetmesi temel amaçtır.
Bu modelde konuya dair temel kavramların öğrenciye verilmesinin ardından sahip olduğu bilgiler, gözlem ve iletişim becerileri, arkadaşları ile kurduğu iletişim üzerinden bilgiye kendisinin ulaşması beklenir. Keşfetmek ve dolayısıyla bilgiyi içselleştirmek amaçlanır.
Burada daha çok tümdengelim yaklaşımı kullanılır. Konuya dair temel bilgiler ile bir çatı oluşturularak ayrıntıları ve bilgi parçalarını kendisinin bulması sağlanır.
Kavram haritaları modelinde öğrencinin yeni bir bilgiyi daha önceki bilgileri üzerine inşa ederek bilgiye anlamlar yüklemesi söz konusudur. Bilginin öğrenci tarafından anlamlandırılması ve geçmiş öğrenmeler ile desteklenmesi ile daha kalıcı hale getirilmesi amaçlanır.
Zihin haritası yöntemi kavram haritası yöntemine benzer özellikle taşır. Burada farklı olarak öğrencinin önceki öğrenmeleri ile olan ilişkisi daha az önem taşır. Yeni bir bilginin bir harita oluşturularak alt bilgileri ile birlikte öğrenilmesi amaçlanır.
Balık kılçığı modelinde ise diğerlerinden farklı olarak öğrencinin grup çalışmalarının da yardımı ile haritayı kendisinin oluşturması, bilgiye dair tüm alt bilgilerin ve problemlerin olduğu bir harita oluşturarak öğrenmesi amaçlanır.
Kuantum alanında yapılan çalışmalar ile neden sonuç ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. Bu çalışmalar sonuçların tek bir nedene bağlı olamayacağını, her bir nedenin birbiri ile etkileşim içerisinde olduğunu ortaya koymuştıur. Buradan hareket ile öğrenmenin de neden-sonuç ilişkisine indirgenemeyeceği, çoklu nedenler olabileceği düşüncesi ortaya çıkmıştır.
Bu modelde öğrencilerin hem zihinsel hem duygusal hem de fiziksel olarak tam bir bütün içerisinde değerlendirilmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu da öğrenmede farklı görüş ve düşüncelerin desteklenmesi, öğrencinin sahip olduğu zihinsel, duygusal, fiziksel niteliklere ve çevre ile olan etkileşimine bağlı olarak farklı düşünceler geliştirmesi gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Buradan hareketle model bireylerin kendi düşünce biçimini geliştirmesini öngörür. Öğrenme süreçlerinde de bu gelişimi desteklemek adına; öğrencinin aktif katılımının desteklenmesi gerektiğini, kendi öğrenme sürecini yaratılmasında yön gösterilmesi gerektiğini ve eleştirel bir bakış açısı kazanması için desteklenmesi gerektiğini belirtir.
Kuantum öğrenmede öğretmenin amacı; öğrencinin sürekli aktif olmasını sağlamak, çevrenin öğrenmeye uygun olarak öğrenciye sürekli uyaran verecek şekilde düzenlemesini sağlamak olmalıdır.
Eğitim kalitesinin temel göstergelerinden biri olan online sınavlar eğitim kalitesinin göstergelerinden birisidir (Duart ve Martínez, 2001; Duart ve Sangrá, 2000; UE, 2000). Uzaktan eğitimin hayatımıza girişi ile birlikte hayatımıza giren ancak özellikle pandemi süreci ile birlikte tekrar gündeme gelen online sınavlar Yükseköğretim Kurulu‘nun pandemi sürecinde üniversitelere gönderdiği uyarılar ve öneriler ile ülkemizde de fazlaca tartışılan bir hal almıştır.
Yapılan çalışmalarda online sınavların; öğrencilere zaman açısından esneklik sağlaması, verilerin daha çabuk toplanması, sonuçların hızlı bir şekilde analiz edilmesi, maliyetin azaltması, öğretim elemanlarının yükünü hafifletmesi, istatistiksel dönütler alınabilmesi, ölçme hatalarını azaltması, geniş soru havuzlarının oluşturulabilmesi, veri analizleri ile sınav güvenirliğin artması, çoklu ortam materyallerinin (görüntü, ses, resim vb.) sınavlara eklenebilmesi o gibi avantajlar sağlamaktadır (Natal 1998; Luecht 2001; Dommeyer, Baum, Hanna ve Chapman 2004; Natal 1998; Sampson 2000; Helgeson ve Kumar 1993; Yağcı, Ekiz ve Gelbal, 2015). Ancak tüm bunlara ek olarak sınavlarda yaşanan güvenlik sorunları büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üniversiteler tarafından farklı ölçme ve değerlendirme yöntemleri kullanılıyor olsa da en yaygın çevrimiçi sınavlar online test sınavlarıdır. Ancak bu sınavlarda öğrencilerin birbiri yerine sınavlara girmesi, ek kaynaklar yardımı ile sınavlarını gerçekleştirmesi ve aralarında bir iletişim ağı kurarak birbirleri ile haberleşmeleri önemli sorunlar arasındadır.
Çevrimiçi sınavlarda öğrenciler bir sistem üzerinden kendilerine iletilen soruları cevaplamaktadır. Ancak gerekli önlemler alınmadığında bu sınavlar “gözetimsiz” olarak tanımlanan bir gözetmen ya da eğitim olmadan gerçekleştirilmekte ve sınavların güvenirliği / geçerliği tartışma konusu olmaktadır.
Gelişen teknoloji ile birlikte sınav güvenliğinin sağlanabilmesi için kullanıcı odaklı şifrelemeler (Jung ve Heon, 2000) ve web kamerası kullanımı gibi seçenekler söz konusu olmuştur (Kumar ve Rathi, 2019).
Yaşanan pandemi süreci ve zorunlu olarak uzaktan eğitim süreçlerine geçiş yapılması farklı bir çok konuda olduğu gibi ölçme değerlendirme süreçlerinde de aksaklıklara yol açmıştır. Ölçme değerlendirme süreçlerinde yaşanan sorunların iki temel nedeni bulunmaktadır:
Pandemi süreci ile birlikte görülmüştür ki; ülkemizde henüz uzaktan eğitim merkezlerine sahip olmayan üniversiteler mevcuttur. Bu da bahsi geçen üniversitelerin hem gerekli olan alt yapı hem de uzaktan eğitim süreçleri konusunda gerekli bilgi ve tecrübeye sahip olmadığını göstermektedir. Ölçme değerlendirme süreçleri de bu alt yapı sorunları ve tecrübe eksikliği içerisinde gerçekleştirilmeye çalışılan bir süreç haline gelmiştir.
Yapılan çalışmalarda ülkemizde yer alan üniversitelerin kullanmakta olduğu uzaktan eğitim sistemlerime dair bilgiler aşağıda yer almaktadır.
Tablo 1: Üniversitelerde kullanılan LMS sistemleri
UES Türü | n | % |
Moodle | 70 | 35,0 |
ALMS | 55 | 27,5 |
Üniversitenin geliştirdiği UES | 23 | 11,5 |
Google Classroom | 21 | 10,5 |
Canvas | 11 | 5,5 |
Sakai | 5 | 2,5 |
Edmodo | 5 | 2,5 |
Buradan da anlaşıldığı üzere üniversitelerde kullanılan uzaktan eğitim sistemlerinin büyük çoğunluğu dünya genelinde kabul gören sistemler ve onların yerli olarak geliştirilen muadilleridir. Bu da kullanılan sistemlerin genel geçer sınav güvenlik önlemlerine sahip oldukları göstermektedir. Ancak insan faktörü nedeni ile tümüyle bir güvenlik sağlanması söz konusu değildir. Üniversiteler yaşanan sorunlara göre kendi güvenlik önlemlerini alması gerekliliğini doğurmaktadır. Bu önlemler teknik olmaktan ziyade daha çok hangi yöntemle ölçme yapılacağına dair önlemler olarak dikkat çekmektedir.
Buradan da anlaşılacağı üzere ölçme değerlendirme süreçlerinde güvenliğin sağlanması amacı ile yapılan çalışmaların önemli bir kısmı güvenliği sağlamaktan ziyade, güvenliği bozan durumları ortadan kaldırmak üzerinedir. Bu nedenle verilen örnek çalışmalar da bu yönde örnekler barındırmaktadır.
Bilkent Üniversitesi online sınavlarda kamera kullanımı ile öğrencilerin anlık görüntülerini de takip eden bir sınav sistemi kullanmaktadır. Ancak üniversite bu güvenlik önlemini bir adım daha ileri taşıyarak öğrencilerine göndermiş olduğu “ayna” ile ortam kontrolü de yapmayı amaçlamıştır (Sputniknews, 2020).
Sosyal medyada kendinden oldukça söz ettiren bu uygulama ile 11.000 adet ayna öğrencilere ulaştırılmıştır. Üniversite tarafından konuya verilen önem, ayna sayısı ve maliyeti düşünüldüğünde anlaşılabilmektedir.
Üniversite tarafından yapılan açıklamada; yazılımlar ile tam bir güvenlik sağlanmasının mümkün olmadığı, bu nedenle böyle bir yola başvurdukları belirtilmiştir.
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaşanan bir kopya olayı, pek çok üniversite tarafından da kullanılan IP takip sisteminin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Fakültede gerçekleştirilen bir sınavda, sınav süresince herhangi bir soruna rastlanmamışken; sınav sonunda yapılan incelemede bir öğrencinin sınava giriş için dört farklı IP adresi kullandığı saptanmıştır (Medimagazin, 2020).
Konuya ilişkin araştırma sonrasında öğrencinin kullanmakta olduğu bilgisayara farklı bilgisayarlardan giriş yapıldığı ve aynı anda birden fazla kişinin sınava katıldığı ortaya çıkmıştır. Sınav iptal edilirken IP takip sistemlerinin önemi de bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Bir vakıf üniversitesi olan İstanbul Rumeli Üniversitesi yerli LMS sistemi olan ve ölçme değerlendirme modüllerini de içerisinde barındıran ALMS yazılımını kullanmaktadır. Bu yazılım ile birlikte gelen karışık sorular, rastgele sorular, sorular arası geçiş yapabilme, yalnızca bir kez giriş yapabilme, teknik aksaklık yaşan öğrencilerin tespit edilebilmesi, farklı soru tipleri ile sınav gerçekleştirebilmesi, soru havuzu oluşturma gibi özelliklerle öğrenciye özel benzersiz sınav kağıtları oluşturulması gibi imkanlar ile ölçme değerlendirme süreçlerinde güvenliği sağlamayı amaçlamıştır.
Bahsi geçen imkanlar tüm sınavlar için uygulamaya konuşmuş ve öğrenciye özel sınav evrakları oluşturulması ve değerlendirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca sınavlar için gerekli sürelerin sınav içeriğine uygun olarak belirlenmesi, ilgili öğrencilerin tamamının aynı anda sınavlara katılım sağlaması ile de bu durum pekiştirilmiştir. Bunlara ek olarak öğrencilerin sınavlara katıldıkları cihazlara ait IP numaralarının takibi ve olası IP değişikliklerinin tespit edilebiliyor olması da alınan önlemlerden bir tanesidir.
Ancak, tüm bunlara ek olarak eğitmenler ile yapılan toplantılarda ölçme değerlendirme süreçlerinde açık uçlu sorular kullanılması ve süreç odaklı ölçme değerlendirme seçeneklerinin tercih edilmesi konusunda yönlendirmeler yapılmıştır.
Bu kapsamda online test sınavları ve online açık uçlu sınavların yanı sıra; kayıt altına alınan sözlü sınavlar, ödev teslim sınavları, proje sunum gibi ölçme değerlendirme seçenekleri ile sınavlar gerçekleştirilebilmiştir.
Ülkemizin önemli üniversitelerinden olan Yıldız Teknik Üniversitesi konuya dair bir duyuru yayınlamış ve online sınav süreçlerine dair aldıkları önlemleri açıklamıştır.
PHI uzaktan eğitim LMS sistemini kullanmakta olan üniversite karışık sorular, rastgele sorular, sorular arası geçiş yapabilme, yalnızca bir kez giriş yapabilme, teknik aksaklık yaşan öğrencilerin tespit edilebilmesi, farklı soru tipleri ile sınav gerçekleştirebilmesi, soru havuzu oluşturma gibi özelliklerle öğrenciye özel benzersiz sınav kağıtları oluşturulması sağlanmıştır (Şanlı, 2020).
Cumhuriyet Üniversitesi, tüm dersler için standart bir ölçme değerlendirme yapılması konusunda karar alan nadir üniversitelerden bir tanesidir. Her bir ders için; kısıtlı sayıda soru ve kısıtlı bir süre ile sınav güvenliğini sağlamayı hedefleyen üniversite öğrencilere sisteme giriş için yalnızca bir hak tanıyacağını açıklamıştır. Ancak özel durumları olan dersler için farklı bir ölçme değerlendirme yapılması konusunda da bir engelleme yapmayan üniversite hazırlanan sistemin yalnızca online test sınavları için imkan sağladığını, farklı sınav türleri için tüm sorumluluğun eğitmende olduğunu belirtmiştir.
Ege Üniversitesi, tüm dersler için ölçme değerlendirme süreçlerinin ödev ve proje teslimi şeklinde yapılması konusunda karar alan nadir üniversitelerden bir tanesidir. Her bir ders için; öğrencilerin hazırladıkları ödev ve projeleri sisteme yüklemelerine olanak sağlanmıştır.
Uzaktan eğitim konusunda ülkemizin en önemli üniversitesi olan Anadolu üniversitesi online ölçme değerlendirme süreçlerinde gerekli olan tüm seçenekleri kullanıma sunmuştur. Ödev, çoktan seçmeli testler, proje hazırlama, video-ses kaydı gibi seçenekler ile süreci devam ettirebilmiştir.
Pandemi süresince ülkemizde olduğu gibi Dünya’da da pek çok üniversite kendi kararlarını almış, daha iyi bir eğitim süreci için gerekli olduğunu düşündüğü sistemi uygulamaya çalışmıştır. Bu durum ölçme değerlendirme süreçlerini de içerisine almış ve bir birinden farklı pek çok örnek ortaya çıkmıştır.
Londra İmparatorluk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri “açık kitap” ile sınavlara katılım sağlamış ve üç aşamalı bir sınav tabi tutulmuşlardır. Öğrencilere örnek bir hastanın durumu anlatılmış, değerlendirmeleri istenmiştir. Daha sonra bu değerlendirmeler üzerinden hastaya ait kan değerleri ve gerekli bilgiler paylaşılmış ve tanı koymaları istenmiştir. Son aşamada ise hastaya dair sorularında yer aldığı bir online test sınavı gerçekleştirilmiştir.
Yapılan açıklamada, sınav “açık kitap” formatında olmasına karşın, konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadan çevrimiçi bilgi arayarak sınavda başarılı olmanın mümkün olmayacağı ifade edilmiştir (Celep, 2020).
Çin Eğitim Bakanlığı örneği olmayan bir uygulamaya imza atarak online sınavlarda gözetmen konusunda yeni bir yaklaşım ortaya koymuştur. Pilot uygulaması gerçekleştirilen yöntem ile online sınavlarda öğretmenler öğrencileri online olarak gözlemlerken; ebeveynler ise evde gözlemci olarak sınavlara katılmıştır (Celep, 2020).
Fransa‘da yer alan pek çok üniversitede yükseköğretimde yer alan öğrencilerin başarı durumlarının belirlenmesinde online sınavlardan farklı olarak öğrencilerin kişisel ve akademik bilgilerinin yer aldığı dosyalarının değerlendirilmesi söz konusu olmuştur (Celep, 2020).
Siber güvenliğin üzerine oturduğu üç temel bileşen gizlilik, bütünlük ve erişilebilirliktir. Bilgi ve sistemler üçüncü kişilere karşı gizli olmalıdır (L. Constantin; 2020). Bu tanımlamada belirtildiği üzere verilerin bütünlüğü, erişilebilirliği ve gizliliği büyük önem taşımaktadır. Erişilebilirlik ile gizlilik zaman zaman karşı anlamlar taşıyor gibi algılansa da burada “yetkili hesaplar üzerinden erişilebilir” anlamı öne çıkarılmalıdır.
Pandemi süreci ile birlikte okul ve iş hayatımızın da içerisinde olduğu neredeyse tüm hayatımızın dijital ortamlara taşınması işlemleri “acele” kelimesiyle özetleyebiliriz. Bu süreçte de sürecin doğası gereği “güvenli” olmasından ziyade “işlevsel” olması amaçlanmıştır (L. Constantin; 2020). Bu da olası güvenlik sorunlarını beraberin getirmiştir.
Özellikle kişisel verilerin korunması konusunda yaşanan sorunlar en belirgin sorunlar olarak göze çarpmaktadır. Burada bahsedilen, sistemde yer alan verilerin korunmasının yanı sıra kullanıcıların gerekli önlemleri alamaması ve bilgilerini başka uygulamalar / kişiler ile istemeden paylaşması sorununu içermektedir.
Kullanıcı kaynaklı tehditler temelde kullanıcıların teknoloji okur yazarlığı üzerinde kendisini gösteriyor olsa da farklı başlıklar altında incelenmesi gerekmektedir.
Resim 1: Kullanıcı kaynaklı tehditler
Çevrimiçi öğrenme süreçlerinde kişisel verilerin korunması konusunda yaşanan sorunlar en çok karşılaşılan sorunlar olarak göze çarpmaktadır. Burada bahsedilen, sistemde yer alan verilerin korunmasından ziyade, kullanıcıların gerekli önlemleri alamaması ve bilgilerini başka uygulamalar / kişiler ile istemeden de olsa paylaşması sorunudur. Özellikle “dijital okur yazarlık” düzeyi yetişkinlere oranla daha düşük olan ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerini bir hedef haline getirmiştir. Kendine yeni bir maske bulan kötü amaçlı yazılımlar bu durumu kötüye kullanmayı amaçlamıştır. Zaman zaman da başarılı olmuştur (www.tasav.org; 2020).
Soruna ilişkin süreçte yer alan kullanıcıların yanı sıra eğitmenlerin de gerekli güvenlik protokolleri ve olası sorunlara dair bilgi sahibi olmaması en temek sorundur. Kullanıcının olası sorun ve tehlikeleri ilgili eğitmene iletememesi veya ilettiği soruna dair eğitmenden bir çözüm alamaması önlenebilir sorunların da gerçekleşmesine neden olmaktadır.
Dijital okur yazarlık sorunu, gerekli önlemlerin alındığı tam bir güvenlik sağlanmış olan sistemler için dahi doğrudan bir tehdittir. Gizlilik ve bütünlük bileşenleri üzerine doğrudan olumsuz etkisi vardır.
Özellikle çevrimiçin öğrenme süreçleri genel olarak tek bir merkezde yer alan farklı sunucular ile devam ettirilmektedir. Bu sunucular zaman zaman kötü amaçlı saldırılara ve maruz kalabilmektedir. Hacking olarak tanımlanan bu saldırılar ile iki temek hedef yer almaktadır. Birincisi, sistemde yer alan kullanıcılara ait bilgilerin elde edilmesi; ikincisi ise sistemde yer alan verilerin silinmesi ve sistemin çalışma hale getirilmesidir. Pek çok saldırı aynı anda bu iki amacı da kapsamaktadır.
Bu durum çevrimiçi öğrenme süreçlerinin gizlilik, bütünlük ve erişilebilirlik bileşenlerinin tamamı üzerinde doğrudan etkilidir.
Sistemde yer alan kişisel bilgilere ulaşılması gizliliği; sistemde yer alan bilgilerin değiştirilmesi veya bozulması durumu bütünlüğü; sistemin çalışmaz hale getirilmesi ise erişilebilirliği engellemektedir.
Siber saldırılara ilişkin kullanıcı kaynaklı hatalar, doğrudan sistemden sorumlu olan teknik personel veya yöneticinin sorumluluğundadır. Sistemde yer alacak olası bir açık, veya saldırı durumunda yapılacak işlemlere dair tüm hareket planı bu yöneticinin sorumluluğundadır. Bu nedenle, sorumlu personelin bilgi ve tecrübesi doğrultusunda olası saldırıların ön görülmesi ve gerekli tüm engellerin alınması gerekliliği bulunmaktadır. Gerekli alt yapı yaptırımı ve önlemlerin alınmasında yaşanan aksaklıklar bu sorumlu nezninde kullanıcı kaynaklı bir sorun olarak değerlendirilebilir.
Sistemde yer alan; eğitmen, öğrenci, sistem yöneticisi, merkez yöneticisi vb tüm insan faktörleri birer hata kaynağı olarak değerlendirilebilir. Bu durum, eğitmen ve öğrencileri için teknoloji okur yazarlığı üzerinden, teknik personel için ise işinde ehil olma ve tecrübeler üzerinden değerlendirilebilir.
Teknoloji okur yazarlığına dair durumlar aynı isimli başlık altında değerlendirildiği için burada konumuz teknik personelden kaynaklanan durumlar olacaktır.
Teknik personelden kaynaklanan durumlar “bilerek yapılan hatalar” ve “bilmeden yapılan hatalar” olarak birbirinden ayrılabilmektedir.
Bilerek yapılan hatalar: Bu durum, kötü niyetli personel tarafından ilgili sistemde yer alan bilgilerin doğrudan ya da dolaylı olarak başka kişi/kurum ile paylaşılması olarak tanımlanabileceği gibi; sisteme zarar vermek amacıyla yapılan işlemler olarak da tanımlanabilir. İlgili personelin mevcut veri yapısını bozması, verileri paylaşması, mevcut güvenlik önlemlerinde yapacağı değişikliklerle sistemi saldırıya açık hale getirmesi şeklinde olabilir.
Bilmeden yapılan hatalar: Burada ilgili personelin gerekli teknik bilgisi ve tecrübesinde ziyade süreç boyunca oluşabilecek durumlara karşı bilgilendirilmesi, teknik olmayan konular hakkında da bilgi sahibi olması gibi durumlar ön plana çıkmaktadır. Teknik personelin, teknik bilgilerin yanı sıra oluşabilecek durumlara karşı; kurum politikaları, yasal süreçler ve özellikle KVKK süreçlerine dair bilgilendirilmesi kurum sorumluluğunda gerçekleştirilmeli ve belgelenmelidir.
“İnsan beyni mutlu olduğunda medeniyetin, mutsuz olduğunda vahşetin kurucusudur (Duman;2015).”
Beyin, sinir sisteminin merkezi olarak hizmet eden bir organıdır. Yani, tüm hayati faaliyetleri yöneten ve hayatımızı devam ettirebilmek için gerekli bilgileri depolayan, işleyen, harekete geçmemizi sağlayan organdır.
Temelde yağ, su, tuz, şeker ve proteinden oluşan beyin; görüntüde oldukça basit bir yapıya sahip olsa da çalışma şekli nedeni ile henüz tam olarak anlaşılamayan organlarımızdan bir tanesidir. Yakın geçmişe kadar işlevi konusunda çeşitli fikirler ortaya atılan ve ne işe yaradığı tam olarak anlaşılamayan beyin gelişen teknolojiler ve tıp alanında yaşanan gelişmeler ile birlikte daha anlaşılır bir hal almıştır.
Beyin, “nöron” olarak tanımlanan ve birbirleri ile elektriksel bağlantılar ile iletişim kuram hücrelerden oluşmaktadır. Bu hücreler arası elektriksel aktivitelerin anlaşılması ve takibi ile beynin çalışma şekline dair daha anlamlı sonuçlar elde etmemizi sağlamıştır (Jensen, 2000; Dwyer, 2002).
Gelişen teknoloji ile birlikte hayatımıza giren elektroensefalogram (EEG) cihazları ile beyin bizler için daha anlaşılır ve takip edilebilir hale gelmiştir. Bu cihazlar sayesinde nöronlar arası elektrik faaliyetleri gözlenebilir olmuştur. Bu sayede de bireyin herhangi bir etkinlik sırasında nasıl bir beyin aktivitesi gerçekleştirdiği anlaşılır olmuştur.
Beyin, dışardan gelen tüm uyarılara, duyu organları ile alınan girdilere, karşı bir tepki geliştirmektedir. Bu uyaranlar talamus olarak adlandırılan ve duyu organları ile beyin arasında bağlantıyı sağlayan bir yapı aracılığı ile gerçekleşir (Öztabağ, 1983). Bu elektriksel bağlantılar sinaps adı verilen bağlar kurulmasını sağlar. Gelen uyaranın çeşidi ve geliş şekline bağlı olarak sinapslar üzerinde kurulan bağlantılar düşük frekanslı veya yüksek frekanslı olabilir. Bu frekans aralıkları bilginin kalıcığını belirleyen temel durumdur (Öztabağ, 1983,79; Andreasen, 2003,67; Ornstein, 1990,74; Çorak, 1996,2).
Edgar Dale tarafından hazırlanan “yaşam konisi” bu uyaranlar ve kalıcılıklarına dair beyinde gerçekleşen öğrenme sürecini özetlemektedir (Şekil 1).
Şekil 1: Edgar Dale – Yaşam Konisi
Yaşam konisinde de görüldüğü üzere beyne giden uyaranların çeşitliliği ve eş zamanlı oluşu sinapslar arası bağları kuvvetlendirmekte ve aynı anda birden fazla nöron arasında bağlantılar kurulmasını sağlamaktadır. Bu da öğrenmeyi ve kalıcılığı artırmaktadır. Ayrıca, zengin uyaranlı ortamlarda yetişen canlıların daha çabuk öğrendikleri, hatta beyin kortekslerinde kg olarak bir artış olduğu saptanmıştır (Öztürk, 2001,34). Çoklu yaşantılar, hem sinaptik bağlantı sayısının artmasına hem de serabral korteksin kalınlaşmasına neden olmaktadır (Savant, 1998,22).
Beyin hücreleri olan nöronlar, genetik ve gelişimsel faktörlere bağlı olarak gelişmekte veya dönüşmektedir. Ancak genetik durumlar kadar çevresel faktörler de bu gelişime doğrudan etki etmektedir. Eğer nöronların yapısı ve işleyişinde bir aksama yoksa çevresel faktörlerle bağlantılar kurulabilir ve nitelikleri arttırılabilmektedir (Teber, 1997,216). Diamond, Scheibel, Murphy ve Harvey zenginleştirilmiş bir çevrenin daha çok sinirsel bağlantı ve daha çok glial hücre (nöron destekleyici) gelişmesine neden olduğunu tespit etmişlerdir.
Özellikle hücre düzeyinde yapılan son araştırmalar, yaşantıların sinaps örgütlenmesini etkilediğini daha çok kullanılan alıcıların (reseptörler) ulaştığı beyindeki duyum alanlarının haritasının değiştiğini, zengin yaşantıların korteks kalınlığını ve belli nörotransmitter (kimyasal taşıyıcılar) miktarını arttırdığını göstermekte ve bunların öğrenmeye etki eden yapısal değişimler olduğunu düşündürmektedir (Kolb, Whishaw, 1998, Slegers, 1997).
Beynin çalışmasına ilişkin bilgileriz arttıkça her alanda olduğu gibi eğitim süreçlerinde de beynin çalışma şekline uygun yaklaşımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Beynin nasıl öğrendiği öğrendikçe; sınıf ortamlarının da yeniden düzenlenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Öğretmenlerin sınıflarında öğretim etkinliklerini daha kolay ve yaratıcı özellikler kazandırması, bu yönde çözümler üretmesi de yine bir gereklilik haline gelmiştir.
Beynin çalışmasına ilişkin bilgiler ışığında öğrenme süreçleri analiz edilerek nasıl daha kalıcı ve verimli bir öğrenme gerçekleştirileceğine dair çalışmalar sonucu eğitim süreçlerinin temelde yapılandırmacı ve öğrenci odaklı eğitim yaklaşımları üzerine yeniden inşa edilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır (Duman, 2011; Duman, 2010; Duman, 2008). Bugün, yalnızca kendisine sorulan bilgiyi alıp ezberlemeye çalışan değil, nasıl öğrendiğini bilen, öğrendiklerini anlamlandırabilen, eleştirel ve yaratıcı düşünebilen, bilgileri uygulamaya koyabilen bireylere gereksinim duyulmaktadır (Çengelci, 2005; Kurnaz, 2008; Sünbül, 2007; Yağlı, 2008).
Etkili ve verimli öğretimi gerçekleştirme arayışlarına bağlı olarak ortaya çıkan Beyin Temelli Öğrenme; beynin nasıl daha iyi öğrendiği sorusuna verilen bir yanıttır (Jensen, 1998). Başka bir ifade ile anlamlı bir öğrenme öğretme süreci için her şeyden önce beynin işleyişinin benimsenmesini sağlamaktır (Caine ve Caine, 2002: 4). Bu anlamda, ne öğretelimden ziyade nasıl öğretelim sorusu ön plana çıkmaktadır. Yani, üründen ziyade süreç söz konusudur (Özden, 2005: 21).
Özellikle beyin dışsal sinir akımlarını alan ve ilgili merkezlere ileten talamus (duyu organlarından gelen nöronların beyin kabuğu ile ilişkisini sağlamakla görevli) ve hipotalamus (otonom sinir sistemi, endokrin sistem ve motivasyonla ilişkili nöral sistemle ilgili) hayatın ve öğrenmenin devamlılığını sağlayan biyolojik ana unsurlardır (Öztabağ, 1983, 83). Bu ağsı yapılar, hücreler arasında bağlantıyı sağlayarak uyanıklık durumunu yaratırlar. Dış çevreden ya da tüm beyin merkezlerinden gelen uyaranlarla uyanıklık için gerekli sinirsel gücü sağlarlar (Köknel, 1989,46). Beynin orta kısmında yer alan hipokamp ise belleğin merkezi durumundadır. Hipokamp bölgesi bilgilerin kalıcı belleğe geçip geçemeyeceğine karar veren merkezdir. Bu bölgede, sinapslar (nöron denen sinir hücrelerinin birbiri ile haberleştiği noktalar) yüksek frekanslı elektrik sinyalleri ile uyarılınca sinaptik bağlantıları güçlendirmektedir. Çeşitli öğrenme kanalları ile bize elektrik sinyalleri ile ulaşan veriler onlara verdiğimiz önem derecesine göre kaydolmaktadır. İlgilenmediğimiz ve anlamlı hale getirip pekiştiremediğimiz veriler ise düşük frekanslı elektrik sinyalleri şeklindedir. Bu sinyallerle zayıf sinaptik bağlar oluşmakta ve beyin korteksine (hardisk) kayıt işlemi yani öğrenme gerçekleşmemektedir (Öztabağ, 1983,79; Andreasen, 2003,67; Ornstein, 1990,74; Çorak, 1996,2).
Kuantum, atom, çekirdek, nükleon, temel parçacıkları inceleyen bir fizik konusudur. Bu kavram olasılıklar üzerine kurulmuştur (Taşkan, 2005) ve bildiğimiz kavramları yeniden tanımlamamıza neden olmaktadır.
Kuantum öğrenme ise, Georgi Lazanov tarafından geliştirilen hızlandırılmış öğrenme teknikleri ve beyin uyumlu öğrenme teknikleri olarak tanımlanabilmektedir. Farklı zeka türlerinin olduğunu ve başarı için bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerekliliğini tanımlamaktadır. Ayrıca yalnızca akademik başarı değil, yaşam boyu öğrenme ve günlük hayatta kullanılan bilgilerin öğrenilmesini de kapsamaktadır.
Kuantum öğrenmede; bazı prensipler söz konusudur :
Kuantum öğrenmede bir diğer önemli husus da iletişimdir. İletişim becerisi gelişmiş bireylerin çevresi ile olan etkileşimi, çevresinde de öğrenme sağlaması ve hayata uyum sağlama, çıkan problemleri çözme gibi becerilerini de geliştirme imkanı artacaktır. Problem çözme becerilerinin gelişmesi de yaşam boyu karşılaşılacak problemleri çözmek için disiplinler arası daha önceki öğrenmeleri kullanma yetisi kazandıracaktır.
Bu öğrenme modelinde sonuç değil süreç söz konusudur. Sürecin yönetilmesi için ise; birinci adım hedef belirleme; ikinci adım; planlama ve fikir geliştirme olarak tanımlanabilmektedir. İkinci adım ile farklı fikirler ortaya konulması ve probleme farklı yaklaşımlarla çözüm aranması sağlanmış olacaktır. Üçüncü adım ise planlamadır. Yapılacak olan işlemlerin sıralaması ve izlenecek yol bu adım ile ortaya konulmaktadır.
Kuantum öğrenmeye dair VosGroenendal tarafından yapılan bir çalışmada sürece dahil olan katılımcıların öğrencilerin akademik başarılarında %73 oranında artış gözlemlenmiştir (Le Tellier ve Deporter, 2002:I.5). Yine Barlas (2002) tarafından yapılan çalışmalarda öğrenciler geleneksel eğitim ortamlarında yer alan öğrencilere göre akademik olarak daha başarılı olmuşlardır. Benn (2003), Demirel (2004) gibi araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalarda da yine kuantum öğrenmenin akademik başarıya olan olumlu etkisi gözlemlenmiştir.
İnsan davranışı içinde bulunduğu ortam ile birlikte ve çok yönlü olarak incelenmelidir.
Nitel araştırma = Gözlem + Görüşme + Döküman Analizi
Temel hedef bir kuram oluşturabilmektedir.
Kuram oluşturma: yeni bir takım sorunlar ve ilişkilerin ortaya konulmasıdır.
Toplanan veriler = çevre ile ilgili + süreç ile ilgili + algılar ile ilgili
Araştırma olgunun içerisinde bulunduğu ortam ile birlikte değerlendirilmelidir.
Nicel araştırmadan farklı olarak araştırmacı görüşme ve gözlemleri yapan, sürece bir bakış açısı ile dahil olandır.
Bütünü oluşturan anlamlı parçalar birer anlam taşıdığı gibi, bir bütün olarak değerlendirilmesi çok daha anlamlı içerebilir.
Katılımcıların dünya algılarını ve yorumlarını da ortaya koyar
Birden fazla veri toplama yöntemi kullanılabileceği gibi katılımcının görüşleri ve algıları dahilinde esneklikler sağlanabilir.
Nicel araştırmadan farklı olarak tümevarımcı bir yaklaşım söz konusudur.
Veriler sayılara indirgenemez. Sayılar kullanılabilir ancak araştırma verileri sayılardan ibaret değildir.
Son yüzyılda pozitivist bakıştan eleştirel bakışa bir dönüşüm var. Bu dönüşüm ihtiyaçlar dahilinde ortaya çıkmıştır.
Martin Luther ile birlikte din ve dünya görüşüne dair bir güncelleme söz konusu olmuştur.
Newton Paradigması:
Pozitivist Dünya Görüşü –> İşlevci dünya görüşü –>toplum bilim
Pozitivist Dünya Görüşü –> Davranışçı dünya görüşü –>Psikoloji
Albert Eisnstayn görelilik ve Heisenberg belirsizlik ilkesi ile pozitivist yaklaşım sonlanmıştır.
TEK DOĞRU YOKTUR
BİLİM NESNEL DEĞİLDİR, BİR SÜREÇTİR
FEN BİLİMLERİ VE KAVRAMLARI SOSYAL BİLİMLERDE UYGULANAMAZ